Taşralı bir Çek Yahudisinin oğludur. Babası, zor koşullar altında büyümüş, varlıklı bir Alman Yahudi ailesinin kızıyla evlendikten sonra zengin olmuştur. Kafka, ürkek, çekingen, alçakgönüllü kişiliğini annesinden almış; çok hareketli ve güçlü bir insan olan babası karşısında kendini sürekli güçsüz ve çaresiz görmüş, babası hep bir korku kaynağı olmuş, giderek dışa kapanmasına yol açmıştır. Kafka, babasıyla arasındaki bu ilişkiyi, Das Urteil (Hüküm) ve Die Verwandlung (Değişim) gibi hikayelerindeki baba tiplerinde ve babasına yazdığı, ama onun eline ulaşmayan Brief an den Vater'de (Babaya Mektup) yansıtır. Tutucu bir öğretim veren bu lise, onun yalnızlığını ve kendi içine kapanmasını arttırdı. 1901'de Parg Üniversitesi'nin Hukuk Fakültesi'ne girdi, ama daha çok ilgisini çektiği için Alman Edebiyatı derslerini izledi. 1902'de Max Brod'la taşıtı; Brod onun ilişki kurabildiği sayılı kişilerden biri oldu ve Kafka'nın, ölümünden sonra yakılmasını istediği tüm yapıtlarını Brod toplayıp yayınladı. Bir Savaşın Tasviri (1904/1905) adlı ilk hikayesini, yazdı, 1906'da hukuk öğrenimini doktora ile tamaladı, bir yıl avukatlık stajı yaptı; stajın bitiminde yine Prag'da kaldı. 1907'de bir sigorta şirketinde memur oldu, 1922'de emekli olana dek burada çalıştı.
1908/1912 yılları arasında toplumsal olaylara duyduğu ilgi giderek arttı, sık sık önemli Çek siyaset adamlarının konuşmalarına gitti, toplumsal devrimci bir çevre olan Klup Mladych'in (Gençler Birliği) toplantılarına olduğu kadar, bir eczacının karısı olan Berta Fanta'nın kendi evinde düzenlediği ve Prag'ın önde gelen aydınlarını çağırdığı toplantılara da katıldı; ilk kez bu yıllarda Yahudi diniyle ilgilendi, gezici bir Yahudi tiyatro topluluğuyla ilişki kurdu; bu arada İbranice öğrendi; aynı yıllarda uzun geziler yaptı.1912'ye kadar süren bu gezilerin yorgunluğuyla bir ara Jungborn Sanatoryumu'nda üç hafta kaldı. 1912'de Amerika'nın önce taslaklarını, sonra da ilk yedi bölümünü yazdı, ama yapıt tamamlanmadan kaldı, ölümünden sonra 1927'de Brod tarafından yayınlandı.
Önemli yapıtları: Felice'ye Mektuplar (1967'de yayımlandı), Milena'ya Mektuplar (1923), Değişim (1912), Dava (1913), Ceza Sömürgesi (1913), Şato (1922).
Yazmamak Cinnete Davetiye Çıkarmaktır
Güçlü babalar bir türlü yeterli bulmaz, beğenmez oğullarını. O çocukların kahramanları, kendi bedenlerinden yarattıkları küçük erkekleri neden o kadar acıtır? Başka türlü olmaya hakkı yok mudur oğulların? Ömür boyu kapanmayan yaraları kimi erkeklerin, hep o kahramanların açtıkları mıdır?
Onun yaralarını da cesur bir çocuk yetiştirmeye çalışan babası açmıştı. Şefkatten uzak, anlayışsız, sürekli bağırıp çağıran, Güney Bohemya'da yetiştiği çetin yaşam koşullarını her fırsatta gözler önüne seren, her yeni çıkan kitabını gururla gösterdiğinde iskambil oyununu yarıda kestiği için ona kızarak "Şu komodinin üstüne koy" diyen, kendisini sürekli horlayıp başarılarını küçümseyen babasından nefret etmesinin nedeni buydu Kafka'nın.
Tüccar babası ile ona yardım eden uysal annesi yoğun işleri nedeniyle çocuklarının yanında pek bulunamıyordu. Bütün seçkin Prag ailelerinde olduğu gibi aralarına sonradan bir Fransız mürebbiye katılsa da, Altstadt'daki (eski kent) gettoların sınırında bulunan evlerinde onu ve iki kız kardeşini acımasız hizmetçileri ile güleryüzlü aşçıları büyüttü. Çocukluğu çaresizlik içinde, doğduğu evin kurallarına uymak zorunda kalarak geçti. Ömrünün sonuna kadar kurtulamadığı korkuları, çocukluk ve ilk gençlik yıllarında yerleşti içine.
Yoksul işçi sınıfının dikkatini çekmesiyle sosyalizme yöneldiğinde on altı yaşındaydı. Sınıfın tek sosyalisti Kafka, çıkan olaylarda kendisinden hiç beklenmeyen bir cesaretle öne atılarak herkesi şaşırtmıştı. Aynı yıllarda Çek-Alman Tiyatrosu'nun sergilediği oyunları, Alman Üniversiteleri Okuma ve Konuşma Kulübü'nün düzenlediği konferansları, yazarların okuma saatlerini kaçırmıyordu.
1902 Ekim'inde bu okuma saatlerinden birinde, sonradan yayıncısı olacak Max Brod'la da tanıştı. Hebbel, Amiel, Byron, Grillparzer'in günlükleri ile Goethe, Grabbe ve Du Barry'nin mektuplarını, Dostoyevski ve Schopenhauer'in yaşamöykülerini okuyordu; Thomas Mann'a hayrandı. Lisedeki tek yakın arkadaşı Oskar Pollak'a gönderdiği mektuplar ise ileride yazacakları hakkında önemli ipuçları veriyordu:
"Vicdanın derin yaralar alması iyidir. Okuduğumuz kitap bir yumruk gibi tepemize inip bizi uyarmadıktan sonra neye yarar? Bize, bizi acılara gömen kitaplar gerekiyor." Liseden sonra Pollak'ın etkisiyle kimya okumaya başlayan Kafka, sonradan felsefe eğitimi görmek istediğini açıkladı. Ne var ki Alman toplumunun bir parçası olduğunu göstermek için bütün çocuklarını Alman okullarında okutan babası Hermann Kafka, bir konuda daha kararlıydı: Oğlu Franz, hukuk öğrenimi görecekti. Tek dayanağı olan yazmaktan uzak, tam anlamıyla bir cendere içinde, ezbere dayalı hukuk eğitiminin sinirlerini iyice yıprattığı dört yılın sonunda hukuk doktoru ünvanı aldığında babasına olan borcunu ödemişti.
Ne var ki kendisine yeni bir yaşam kurmak için hiç parası yoktu. Baba evindeydi hâlâ. 'Assicurazioni Generali'deki stajın ardından sanayi devleri, profesörler ve yüksek soyluların arasına karışmasını sağlayacak olan Prag İşçi Kaza Sigortası'nda çalışmaya başladığında henüz yirmi beşindeydi.
İspanyolca öğrenmek, Viyana Ticaret Akademisi'nde okumak, göçmen olarak Güney Amerika'ya gitmek, hayallerinden sadece birkaçıydı. Ama altında Prag'dan uzaklaşma isteği yatan bu arzularını hiçbir zaman gerçekleştiremedi. Kendisine yaklaşmasına izin verdiği tek kişi, Max Brod'la birlikte yukarı İtalya, Weimar, Paris ve İsviçre'ye kısa geziler yaptı. Brod onu şarkılı lokallere, gece kulüplerine ve kahvelere götürüyordu. Brod'la yaptığı geziler dışında Prag'dan uzaklaşmamasının nedeni, biraz da yazı masasından ayrı kalma korkusuydu.
Kadınlarla olan ilişkilerinden Brod'a bahsediyordu zaman zaman. Ona yazdığı mektuplardan birinde bir gece önce bir otel odasında, erkeklerin kendisine sevgililerine davrandığı gibi sevecen davranmamasına içerleyen bir fahişenin yanında olduğunu anlattıktan sonra şöyle diyordu: "Onunla yatmadım. Çünkü o da benimle yatmadı." Kadınlarla olan ilişkilerinde her zaman tutuktu. Çünkü seks yapmayı 'pis bir şey' olarak görüyordu. İlk cinsel deneyimini yirmi yaşında odasında Roma Hukuku çalışırken karşı dükkânda fark ettiği bir kızla, bir otelde yaşayacak ve "bu işi daha pis, daha tiksindirici" sandığını söyleyecekti. Ama 'bu iş' ona daha sonraki yıllarda da 'pis' görünecekti.
Çalıştığı kurumda memurluktan başsekreterliğe kadar yükselirken, şahit olduklarına karşı da duyarsız kalamadı. İşçilerinin sigorta primlerini ödememek için türlü yollar arayan sanayicilere karşı, yetersiz makinalarda işçilerin nasıl sakatlandığını kendi el çizimleriyle açıklayan raporlar hazırladı. Her fırsatta korkularının esiri olduğunu söyleyen Kafka, sosyalist bir örgüt olan Klub Mladych ile işçi derneği Vilem Körber'in toplantılarından birinde polis baskınından kaçmayarak bir kez daha çevresindekileri şaşırttı.
Ancak iç dünyasında sürekli kendisiyle çelişiyordu. Bir yandan işçi haklarını savunuyor, öte yandan seksen kron maaş aldığı işinde, herhangi bir ek ücret talep etmeksizin mesai saatlerinin dışında da çalışmayı kabul ediyordu. Oysa işten arta kalan her bir dakikaya bile ne kadar da ihtiyacı vardı... İş dönüşlerinde akşam yemeğinin ardından yalnız başına çıktığı yürüyüşlerde düşünmek için vakit buluyor, gece yarılarına kadar da kesintisiz yazı yazıyordu.
Brod'a, kendisini yazıp çizmelerin ayakta tuttuğunu, yazıp çizmeyen bir yazarın cinnete davetiye çıkaran bir yaratık olduğunu söylüyordu. 1908 yılında, Hyperion dergisindeki düz yazılarıyla yayın hayatına atılan Kafka, dört yıl sonra farkedilecek ve kendisine artık 'önemli biri' gözüyle bakılmaya başlanacaktı. Kayıp ve Yargı isimli romanları ile bir sabah uyandığında kendisini yatakta bir böcek olarak bulan Gregor Samsa'yı anlattığı ünlü öyküsü Değişim'i de bu yıl tamamladı.
Bu yılın bir başka önemi daha vardı hayatında. Max Brod'un evinde Felice Bauer'le tanışmıştı. Beş yıl süreyle beş yüzü aşkın mektup ve kart atacağı Felice'yi aslında bir hizmetçiye benzetmişti önce. Ama güçlü ve işini bilen bir kadın olarak gözükmüştü gözüne. Bu sıralarda Riva'da geçirdiği bir hafta sonunda tanıştığı 'İsviçreli kız' ile belki hayalindeki yaşamı sürdüremeyeceğini düşündüğünden, iç çatışmalarından onu kurtarması için mektup yazarak yardım istediği Felice ile evlenmeye karar verdi.
Ancak rahat ve sıcacık bir evde akşam yemeğinden sonra gece on birde uyumayı isteyen Felice, sık sık akraba ziyaretleri yapacakları orta halli bir yaşam hayali olan bir kadındı. Felice ile bir anlaşma yapmıştı Kafka. Savaş bitince evlenecek, Berlin'in banliyölerinden birinde iki üç odalı bir ev kiralayacak, burjuva geleneğine aykırı olsa da her biri geçimlerini kendileri karşılayacaklardı. Ne var ki bu hayalleri hiçbir zaman gerçekleşmeyecekti. İki kez nişanlanacağı Felice ile 1917 Aralık'ında kesin olarak ayrılacaklardı. Prag istasyonunda Felice'yi trene bindirdikten sonra Brod'un yanına gidip hüngür hüngür ağlayacak ve birkaç ay önce başlayan kırmızı tükürüklerinin rengi giderek koyulaşacaktı. Üç yıl önce birlikte olduğu sevgilisi Grete Bloch'tan bir oğlu olduğunu ve bu çocuğun kendisinden önce öldüğünü ise hiç öğrenemeyecekti.
Birkaç yıl sonra, kendisine başvurarak kitaplarını Çekçeye çevirmeye başlayan Milena Jesenska Polak ile mektuplaşmaya başladı. Viyana'da yaşayan yirmi beş yaşındaki Milena da, Kafka gibi, babasından nefret ediyordu. Üç kez buluştukları Milena ile aşkları mektuplarda kaldı. Ona sık sık kan tükürdüğünü yazarken Kafka, ciğerlerinin hastalığının, içinin sıkıntısını örtmek için ortaya çıktığını söylüyordu.
Sanatoryuma gidiyor ama aslında iyileşmek istemiyor, hastalığı karşısındaki tutumunun annesinin eteğine sarılmış bir çocuğu anımsattığını yazıyordu mektup aşkına. Ne bir insan, ne de bir erkek olarak hoşnut değildi kendisinden. Milena'nın onu olduğundan daha alımlı bulduğu rüyalar görüyor, fiziğe aklının ermediğini söylerken elli beş kilo olmasından yakınıyordu. Birkaç yıl önce at bindiği, marangozluk yaptığı, kürek çektiği günlerdense keyifle bahsediyordu.
Milena'ya artık yazışmamaları gerektiğini yazdığı günlerde üçüncü kez nişanlanacağı Julie Wohreyzek'le tanıştı. Evlilik planları yaparken yine günlüğüne çekincelerini yazıyordu: "Edebiyatın tehlikelerinin kucağına olduğu gibi atmışsın kendini, akciğer hastasısın, bürodaki ufak yazı işlerinden yorgun düşmüş, yakayı kurtarmaya çalışan birisin. Ve evlenmeyi düşünüyorsun. Öyle mi?" Prag yakınlarındaki bir kasabada hahamlık yapan bir ayakkabıcının kızıyla yapmayı düşündüğü bu evliliği, Yahudi burjuvazisine uymadığı için onaylamayan babası da otuz altı yaşındaki oğluna çok sert tepki gösterecekti: "Geneleve git!"
Hastalığı nedeniyle erken gelen emekliliğin ardından bir süre çok sevdiği kız kardeşi Ottla'nın yanında kaldı. Yaşamının son altı ayında hayatına giren Dora Diament, belki de yanında mutlu olduğu tek kadındı. Yüksek Yahudilik Okulu'na devam ettiği Berlin'de bir süre birlikte yaşadıkları evde Dora, pek çok öyküsünü kendi isteği üzerine gözü önünde yaktı.
Çevirmesi için Milena'ya teslim ettiği günlüklerine "Çıldırıncaya kadar herkesten soyutlayacağım kendimi, herkesle küsecek kimseyle konuşmayacağım" diye yazdığı son yıllarında iyice soyutlamıştı hayattan kendisini.
1924'de giderek kötüleşti. Wienerwald Sanatoryumu'ndan sonra kaldırıldığı Viyana'daki üniversite kliniğinde tanıdığı genç tıp öğrencisi Robert Klopstock ve Dora hiç başından ayrılmadı. Henüz tamamlamadığı yazılarını yakmasını isterken Brod'dan, vasiyetinin yerine getirilmeyeceğini bilmiyordu.
3 Haziran 1924'de, Kierling Sanatoryumu'nda öldüğünde sadece kırk bir yaşındaydı. Kitaplığı ve mektupları Gestapo el koyduktan sonra kayboldu, yaşamının bütün tanıkları ise Naziler, Çekoslavakya'ya girdikten sonra toplama kamplarında öldürüldü.
K Dergisi Sayı: 2, 13 Ekim 2006
|